72- Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in Uhud Savaşından Önce Gördüğü Rüya
73- Uhud Günü Safların Düzenlenmesi ve
Komutana itaatin Önemi
72- Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Uhud Savaşından Önce Gördüğü Rüya
1. Cabir b. Abdillah
- - (-)
25228- Cabir b.
Abdullah'ın bildirdiğine göre Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdu: ''Rüyamda kendimi sağlam bir zırhın içinde gördüm. Yine boğazlanmış
sığırlar gördüm. Gördüğüm bu sağlam zırhı Medine olarak yorumladım. Boğazlanan
sığırları da asker olarak tevil ettim. Vallahi Allah'ın yaptığında hayır
vardır. '' Sonra sahabeye: "Medine'de (savunmada) kalsak ve onlar
Medine'ye girince onlarla savaşsak'' buyurdu. Sahabe: "Ey Allah'ın Resulü!
Onlar Cahiliye döneminde bile Medine'ye (saldırıp) giremedi, Müslüman olduktan
sonra nasıl girer?" dediler. -Affan rivayetinde: Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) de: ''0 zaman siz bilirsiniz'' buyurdu" ibaresi
geçmiştir- Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) zırhım giyince, Ensar: "Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in görüşünü reddettik" deyip Nebi'e
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) gelerek: "Ey Allah'ın Nebii! Bildiğin gibi
yap" dediler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Bir Nebiin
zırhını giydikten sonra, savaşmadan çıkarma hakkı yoktur'' buyurdu.
[Sahih]
Diğer tahric: Darimi
(2/55) ve Hakim (2/129) rivayet ettiler.
73- Uhud Günü Safların
Düzenlenmesi ve Komutana itaatin Önemi
1. Bera b. Azib
- - (-)
25229 (1)- Bera b. Azib
der ki: Uhud savaşında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), elli okçunun
başına Abdullah b. Cubeyr'i koydu. Onları önemli bir yere konuşlandırıp:
''Cesetlerimizi kuşların alıp götürdüğünü görseniz dahi ben size haber vermeden
sakın yerinizden ayrılmayın! Düşmana galip geldiğimizi ve yendiğimizi görseniz
dahi ben size haber vermeden sakın yerinizden ayrılmayın!" emrini verdi.
Müslümanlar, müşrikleri hezimete uğrattı. Vallahi Müşrik kadınların dağa doğru
kaçışırken yukarı çektikleri eteklerinden bacakları ile halhallarını gördüm.
Abdullah'ın yanında duranlar: "Ganimet! Ahali, ganimete yetişin!
Arkadaşlarınız zafer kazandı, hala ne duruyorsunuz!" diye bağrışınca,
Abdullah b. Cubeyr onlara: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in
size söylediğini unuttunuz mu?" dedi. Ancak onlar: "Vallahi yanlarına
gidecek ve biz de ganimetten bir şeyler alacağız" karşılığını verdiler ve
meydana indiler. Yerlerinden ayrılınca da işler tersine döndü ve bozguna
uğradılar. İşte Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in arkalarından
çağırdığı kimseler bunlardır. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanında
oniki kişiden başka kimse kalmamıştı. Bizden yetmiş kişiyi şehid ettiler.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ve ashabı Bedir'de yüz kırk müşriki
ele geçirmişlerdi. Bunların yetmişi esir, yetmişi ise öldürülmüştü.
(Savaş sonrası
Müslümanlar dağa çekilince) Ebu Süfyan üç defa:
"Muhammed aranızda
mı?" diye seslendi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Müslümanların
cevap vermemelerini istedi. Ebu Süfyan ikişer defa: "İbn Ebi Kuhafe
aranızda mı? İbnu'l-Hattab aranızda mı?" diye seslendi. Ancak cevap
gelmeyince arkadaşlarına dönüp: "Bu sorduklarım ölmüşler. Onlardan
istediğinizi aldınız!" dedi. Bunun üzerine Ömer dayanamadı ve:
"Vallahi yalan söyledin ey Allah düşmanı! Sorduğun kişilerin hepsi de
hayatta! Seni hüsrana uğratacak kişiler hala yaşıyod" diye seslendi.
Ebu Süfyan: "Bugün,
Bedir gününün karşılığıdır! Savaş da bir lehte, bir aleyhte olur. Ölülerinizin
uzuvlarının kesildiğini, onlara müsle yapıldığını göreceksiniz! Ben bunu
emretmiş değilim, ama yapılmasına da üzülmedim" diye seslendi ve:
"Hubel uludur! Hubel uludur!" demeye başladı. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) Müslümanlara: ''Ona cevap vermeyecek misiniz?"
buyurunca, Müslümanlar:
"Ey Allah'ın Resulü! Ona nasıl bir cevap verelim?" dediler.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "''Allah daha yüce ve daha
uludur!'' deyin!" buyurdu. Ebu Süfyan: "Bizim Uzza'mız var! Sizin ise
bir Uzza'nız yok!" deyince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
Müslümanlara: ''Ana cevap vermeyecek misiniz?" buyurdu. Müslümanlar:
"Ey Allah'ın Resulü! Ona nasıl bir cevap verelim?" dediklerinde,
Allah Resulü: '' ''Allah bizim mevlamızdır! Oysa sizin bir mevlanız yoktur!''
deyin'' buyurdu.
[Sahih]
Diğer tahric: Buhari
(3039, 3986, 4067, 4561), Ebu Davud (2662) ve Nesai, es-Sünenu'l-kübra.'da
(11013) rivayet ettiler.
25230 (2)- Bera b. Azib
der ki: Uhud savaşında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), elli okçunun
başına Abdullalı b. Cubeyr'i koydu. Onları önemli bir yere konuşlandırıp:
''Cesetlerimizi kuşların alıp götürdüğünü görseniz dahi ben size haber vermeden
sakın yerinizden ayrılmayın!" emrini verdi. Bu okçular ganimetleri
görünce: "Ganimete yetişin!" dediler. Abdullalı onlara:
"Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) size: ''Yerinizden ayrılmayın''
demedi mi?" diye çıkıştı. Bir başkası, " ... sevdiğiniz zaferi size
gösterdikten sonra; baş kaldırdığınız,[Al-i İmran 152] ayetini:
"Ganimetleri ve düşmanın kaçtığını gördüğünüzde Resulullah'a (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) isyan ettiniz" şeklinde açıklamıştır ve bu ayetin bu
olay üzerine nazil olduğunu söylemiştir.
2. İbn Abbas
- - (-)
25231- İbn Abbas:
"Allah'ın Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e Uhud savaşı sırasında
yaptığı yardım gibisini başka hiçbir yerde yapmış değildir" deyince, onu
dinleyenler bu sözünü biraz garipsediler. Bunun üzerine İbn Abbas şöyle dedi: "Bu
söylediğime inanmayan ve kabul etmeyenlerle aramızda Kur'an hakem olsun. Allah,
Uhud savaşı konusunda: "And olsun ki, Allah, size verdiği sözde durdu.
Onun izniyle kafirleri öldürüyordunuz, ama Allah size arzuladığınız zaferi
gösterdikten sonra gevşeyip bu hususta çekiştiniz ve isyan ettiniz. Sizden kimi
dünyayı, kimi Ahireti istiyordu; derken denemek için Allah sizi geri çevirip
bozguna uğrattı. And olsun ki O, sizi bağışladı. Allah'ın inananlara nimeti
boldur"[Al-i İmran 152] buyurmuştur. Burada kastettiği kişiler, tepedeki
okçulardır. Zira Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onları bir yere
konuşlandırıp: ''Arkamızı koruyun! Öldürüldüğümüzü görseniz dahi bize yardıma
gelmeyin! GanimetIeri topladığımızı görseniz de katılmak üzere yanımıza
gelmeyinr emrini verdi.
Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) müşrikleri hezimete uğratıp ganimetler ortada kalınca
okçuların hepsi yerlerinden inip müşriklerin askeri karargahına girdiler ve
ganimetleri toplamaya başladılar. Bu karagaşada Müslümanların safları şu şekilde
-ki İbn Abbas burada parmaklarını birbirine geçirdi- birbirine girip karıştı.
Okçular konuşlandıkları yeri terk edince müşriklerin atlı birliği o yerden,
Müslümanlara arkadan saldırıya geçti. Bu kargaşada herkes birbirine vurmaya
başladı. Burada Müslümanlar birçok şehit verdi. Oysa günün ilk saatlerinde
savaş Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile ashabının lehineydi ve
müşrik sancaktarlardan yedi veya dokuz kişi öldürülmüştü.
Arkadan gelen bu
saldırıdan sonra Müslümanlar dağ tarafında dolandılar, ancak sığınınak
istedikleri Gar denilen yere (mağaraya) ulaşamadılar. Mihrils denilen büyük
kayanın alt tarafında iken Şeytan: "Muhammed öldürüldü!" diye
bağırdı. Bu haberin doğruluğu konusunda kimse şüpheye düşmedi. Bu şekilde
öldürüldüğünden yana herhangi bir şüphe taşımazken dağın eteklerinden üst
tarafa çıktığını gördük ki yürüyüşünden onu tanımıştık. Onu gördüğümüze o kadar
sevindik ki başımıza geleni bile unuttuk. Bulunduğumuz yere doğru çıkarken de:
''Nebilerinin yüzünü
kanatan bir topluluğa Allah'ın öfkesi çok şiddetli olacak!'' diyordu. Arada bir
de: ''Allah'a yemin olsun yanımıza kadar artık çıkamazlar i '' diyordu.
Yanımıza ulaşınca biraz
bekledi. O esnada Ebu Süfyan dağın alt tarafında: "Hubel uludur! Hubel
uludur! İbn Ebi Kebşe (Muhammed) nerede! İbn Ebi Kuhafe nerede! İbnu'l-Hattab
nerede?" diye bağırmaya başladı. Ömer: "Ey Allah'ın Resulü! Ona cevap
vereyim mi?" diye sorunca, Allah Resulü: ''Ver!'' buyurdu. Ebu Süfyan bir
daha: "Hubel uludur!" diye bağırınca, Ömer: "Allah daha yüce ve
daha uludur!" karşılığını verdi. Ebu Süfyan bir daha: "İbn Ebi Kebşe
(Muhammed) nerede! İbn Ebi Kuhafe nerede!" diye bağırınca, Ömer:
"Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) işte burada! Ebu Bekr de burada!
Ben de işte buradayım!" karşılığını verdi.
Ebu Süfyan: "Bugün,
Bedir savaşının karşılığıdır! Günler karşılıklı, savaşlar da bazen lehte, bazen
aleyhtedir" deyince, Ömer: "Ama eşit değiliz! Zira bizim ölülerimiz
Cennette, sizin ölüleriniz ise Cehennemdedir!" karşılığını verdi. Ebu
Süfyan: "Bu sizin iddianız. Öyle olacaksa kaybeden ve hüsrana uğrayan biz
olacağız!" dedi ve ekledi: "Ölülerinize müsle yapıldığını görürseniz
bilin ki bu, liderlerin emirleri ile yapılmış değildir." Sonra cahili
duyguları daha ağır bastı ve: "Ama müsle yapılırsa da bundan rahatsızlık
du yınayız" dedi.
[Hasen]
Diğer tahric: Hakim
(2/296-297) rivayet etti. Heysemi (10073) der ki: "Hadisi Ahmed rivayet
etmiş olup senedinde Abdurrahman b. Ebi'z-Zinad bulunmaktadır ki; bu ravi zayıf
olmasına rağmen güvenilir sayılmıştır."
3. İbn Mes'ud
- - (-)
25232- İbn Mes'ud
anlatıyor: Uhud savaşı sırasında kadınlar Müslüman erkeklerin arkasında,
müşriklerden yaralı düşenlere saldırıp öldürüyorlardı. O günde Müslümanlardan
hiç kimsenin dünya peşinde olmadığına dair yemin etsem, yeminimin yerinde
olmasını umardım. Ne var ki daha sonra Allah: " ... Sizden kimi dünyayı,
kimi Mireti istiyordu ... "[Al-i İmran 152] buyurdu. Müslümanlar (okçular)
Resulullah'ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) emirlerine itaat etmeyip yerlerini
terk edince hezimet oldu ve Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) sadece dokuz
kişiyle birlikte meydanda kaldı. Bunlardan yedisi Ensar'dan, ikisi de
Kureyş'ten idi. Onunculan da Allah Resulü'ydü (Sallallahu aleyhi ve Sellem).
Müşrikler ona ulaştığında: ''Bunları bizden savacak kişiye Allah merhamet etsin
'' deyince Ensar'dan biri kalkıp bir süre gelenlerle savaştı ve öldürüldü.
Müşrikler bir daha Allah Resulü'ne (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
yetiştiklerinde: ''Bunları bizden savacak kişiye Allah merhamet etsin'' dedi ve
başka biri onlara karşı savaşıp öldürüldü. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem), müşrikler kendisine yetiştiğinde bu şekilde diye diye yanındakilerden
yedi kişi onları savmak üzere çarpışıp öldürüldü. Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) bu şekilde öldürülenler için ashabına: ''Onlara pek de insaflı
davranmadık!'' buyurdu.
(Müslümanlar dağa
çekildikten sonra) Ebu Süfyan gelip: "Hubel uludur!" diye seslendi.
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ashabına: "''Allah daha yüce ve daha
uludur! deyin!'' buyurunca sahabe: "Allah daha yüce ve daha uludur!"
dediler. Ebu Süfyan: "Bizim Uzza'mız vardır" deyince, Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), asahabına: ''Ona, ''Allah bizim dostumuzdur,
oysa kafirlerin dostu yoktur'' cevabını verin'' buyurdu. Sonra Ebu Süfyan:
"Bugün, Bedir gününün karşılığıdır! Bir gün size, bir gün bizedir. Bir gün
üzülür, bir gün seviniriz. Hanzala'ya karşı Hanzala, filana karşı filan ...
" deyince, Allah Resulü (Sallallahu aleyhi ve Sellem): ''Biz eşit değiliz!
Zira bizden öldürülenler diridirler ve rızıklandırılıyorlar. Oysa sizden
öldürülenler Cehennemde azap görüyorlar'' karşılığını verdi.
Sonra Ebu Süfyan:
"Ölülerinize müsle yapıldı, fakat bizden bir emir ile yapılmış değildir.
Ancak ne müsle yapılmasını emrettim, ne de bundan alıkoydum. Müsle yapılmasına
ne sevindim, ne de üzüldüm. Müsle yapılması beni ne mutlu, ne de rahatsız
etti" dedi. Daha sonra Müslümanlar ölülerine baktıkları zaman Hamza'nın
karnının deşildiğini gördüler. Hind onun karnını deşmiş, ciğerini çıkarıp
çiğnemiş, ancak yutamamıştı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) durumu
öğrenince: ''Hind ondan bir şeyi yedi mi?'' diye sordu. "Hayır!"
dediklerinde, Allah Resulü: ''Allah da Hamza'dan bir parçayı Cehenneme koyacak
değildi!'' buyurdu.
Ölülerin namazlarının
kılınması sırasında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) önce Hamza'yı öne
koyup namazını kıldırdı. Sonra onu kaldırmadan Ensarlı birini getirip Hamza'nın
yanına koydu ve onun da namazını kıldırdı. Namazı kılındıktan sonra Hamza
yerinde bırakılıp Ensarlı olan kaldırıldı ve yerine başka bir Ensarlı
getirildi. Onun da namazı kılınınca Hamza bırakılıp Ensarlı kaldırıldı yerine
başka bir Ensarlı getirildi. Bu şekilde o gün Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) Hamza'nın yetmiş defa namazını kıldı.
[Hasen]